Peynirin küflenmiş tarafını parmağıyla kenara ayırdıktan sonra ekmeğinin arasına koymak için bir dilim kesti. Evdekileri uyandırmaktan korktuğu için çayına attığı şekeri yavaş yavaş karıştıran Orhan, peynirli ekmeğini bir kaç ısırık sonrası sindirim sistemiyle tanıştırdı. Çayını hızlı hızlı yudumladıktan sonra parmaklarının ucunda yürüyerek usul usul evden çıktı. Bugünün dünden daha farklı olması için bir şey yapması gerekiyordu ama ne yapması gerektiğini o da bilmiyordu. Çalıştığı fabrikadan tasarruf amaçlı çıkarılmıştı. Oysaki patronu oğluna daha yeni bir spor araba almıştı. Keşke daha düşük model bir araba alıp oradan tassarruf yapsaydı diye düşündü. Belki o zaman beni işten çıkartmaz ve 4 çocuğum ile karımı açlığa terk etmemiş olurdu. Patronun tek çocuğu vardı. İşte bu durum Orhan’ın hep garibine gitmişti. Bunca zenginliğe sahip ama 1 tane çocuğu var. Benim beş kuruşum yok 4 tane çocuğum var. Gelen, rızkıyla beraber gelir dedikte, bizimkiler de hiç bir gelirsel durum yok. Neyse buna da şükür deyip bir iç çekti Orhan. Zaten uzunca bir süredir buna da şükrediyor. Fakat ortada ne bu var ne de şu... 39’undan gün almaya başladığından beri gençliğinde simsiyah olan saçları giderek Tamer Karadağlı’laşmaya başladı. Zaman zaman ayna da kendine denk geldiğinde elleriyle önce saçlarını yokluyor daha sonra parmaklarını sakallarının arasında şöyle bir gezdirdikten sonra kaşlarını havaya kaldırıp moralsiz bir şekilde yoluna devam ediyordu.
Bugün bir arkadaşının tavsiyesi üzerine günlük yövmiyesini çıkartmak amacıyla amelelik yapmaya karar verdi. Fiziksel olarak gereken bütün şartlara haiz olduğunu düşünen Orhan biraz kararsız, zaman zamansa yapay bir kararlılık içerisinde yoluna devam etti. Zaten bir amele de aranan yegane özelliğin kuvvet olduğunu, kendisinin aşağı yukarı 1.70 boyunda 85 kilo civarında olduğunu düşündü. Bütün bunları hesabetmesinin ana nedeni diğer amelelerin ne kadar önünde olup olmadığını analiz etmek istemesinden kaynaklanıyordu. Uzunca bir yürüyüşün ardından amele pazarına varmıştı. Orada bulunan kişilere çeşitli talimatlar veren kısa boylu, kel ve göbekli, bu da yetmezmiş gibi bıyıklı olan adama yaklaşarak sordu;
- Amelelik için burada mı bekleyeceğiz?
- Seni görmediydim yeni misin?
- Yeni sayılırım ama sağlam ameleyimdir.
- Peki o zaman sana bir soru; yerde sekiz tane tuğla var bunları yukarı çıkaracan kaç sefer de çıkartırsın?
- Tek sefer de çıkarırım.
- Nasıl?
- Bir elle 4 tuğla tutabilirim. Eh bende de 2 el var malum...
Bu diyaloğun ardından adamın eliyle gösterdiği yere geçti. Adamın gösterdiği yerde iki Suriyeliyle beraber, umutla yoldan gelip bulundukları yere yanaşacak kamyoneti beklemeye koyuldu. Suriyeliler kendi aralarında konuşuyorlardı;
هذا لم يعد العمل –
حسنا ، أنت على حق. -
Ne dediklerini anlamayan Orhan aralarından biri ile göz göze gelince anlıyormuşçasına kafa salladı.
Gün boyu Orhan ve amele arkadaşları o kamyoneti beklediler ama kamyonet sanki Orhan’a gıcıklık olsun diye gelmemişti. Orhan çaresizce ayağa kalkıp geldiği yoldan gerisin geri evine gitmek için hazırlandı. Bu sırada varlıklarını artık umursamadığı bu yüzden de kalkıp giderken bir allahaısmarladık bile demediği Suriyelilerden biri şöyle dedi;
جئت فارغة ، تذهب فارغة -
Orhan güler yüzlü bir şekilde nasıl olsa ne dediğimi anlamazlar diyerek;
- Ulan iki satır Türkçe öğrenin be ne amele adamlarsınız! Dedi.
Suriyeli;
- Türkçe biliyoruz abi.
- Lan niye Türkçe konuşmuyorsunuz sabahtan beri? Öldüm sıkıntıdan.
- Türkçe konuşunca bizi Türk sanıyorlar iş vermiyorlar abi. O yüzden çaktırmıyoruz.
Orhan bu son olaydan sonra iyice afallamış bir şekilde evinin yolunu tuttu. Kafasında tek bir soru vardı; yarına kadar nasıl Arapça öğrenebilirim?
Ahmet Akdemir
29.10.18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder